இܓVuSLaTı ViSaL இܓ
23 Eylül 2011 Cuma
16 Haziran 2011 Perşembe
SUYUN- elem HALİ: GÖZYAŞI..
Bir alev halinde düştün elime
Hani ey gözyaşım akmayacaktın?
Orhan Seyfi Orhon
Hani Refref Süvarisi’nin sözüdür: ‘‘Hiçbir damla yoktur ki o, Allah katında O’nun korkusuyla dökülen gözyaşı damlasından veya Allah yolunda akıtılan kan damlasından daha makbul olsun.’’
Gözyaşına ne diyebilirim ki!.. Dizi dizi şiir desem haksızlık olur; tane tane inci desem yetersiz kalır. Akın akın yabanlara giden de, uzak uzak sevdaları yakın eden de odur çünkü… Sevgilinin geleceği yolları sulayıp süpürmek içindir o; sultanlar ayağına düşürmek içindir.
Bütün boşluklarını o doldurur ömrümüzün… Söylenmedik sözler yerine o vardır yanımızda. Sevdaya dair yeminlerden sonra ve gülleri saran dikenlerden önce o vardır. Zamandan geriye düşmüş acılar için, manada biçimleri yitiren sancılar için; aynalarda eriyen sırlardan taşarak, ucu kıyamete çıkan asırları aşarak; gerçekten daha gerçek kelamlarda, ve Güzeller Güzeli’nden vuslat müjdeli selamlarda hep o vardır, hep o vardır…
Bir gözyaşı, gül mevsiminde güle karşı akarsa aşk olur adı; sevgiyi damıtır en derin yerinden. Suçlardan sonra tenha gecelerde akarsa tövbedir tadı; gönülleri arıtır en kara kirinden. Bir gözyaşı, bir cevherdir, ateşten kaynayan. Özü sudur ama avuçta bir yalım, gönülde bir yangın olur. Bir ateştir aslında o, dumanı ah ile çıkan. Onun içindir ki yıkayarak yakar, yakarak yıkar. Arıtır ve eritir; temizler ve gizler… Fazilettir, diyettir… Bu yüzden denilir ki, gözyaşı yiğitler kârıdır ve civanmertler vakarıdır.
Şaire unuttuğu mısrayı bir gözyaşı hatırlatır, şehrazat acılarını gözyaşıyla anlatır. Sancılı damarlarda ölümcül çılgınlıkları gözyaşıdır okuyan ve toplasanız gözyaşlarını âşıkların, dalgalı bir deniz olur. Gözyaşı ki, kişinin kendisiyle kavgasının sonunda akarsa tomur tomur mercandır; ve eğer pişmanlıklarla tartılırsa mübarek bir heyecandır.
Ağlamayı ibadet sayan bir medeniyetin çocuklarıyız biz. Çünkü ağlamak Hakk’a tevazu göstermenin şiddet halidir. Üstelik tıbben de yararlıdır. En azından ülserin koruyucu hekimi sayılır. Ağlama esnasında gözyaşıyla birlikte salgılanan ‘‘lyzozyme’’ adlı maddenin vücuttan atılması sağlıklıymış. Aksi takdirde kanda kalırsa mideyi tahriş edermiş. Ve kadınlar sık ağladıkları için pek ülser olmazlarmış.
Şaire kulak verelim yine:
Tohumu eken bilir
Gözyaşın döken bilir
Gül kadrin diken değil
Çileyi çeken bilir
Ve Karacaoğlan’ı analım o muhteşem dizesiyle:
Değirmenler döner çeşmim yaşından
Sonra da Asaf Halet’in ‘’He’’ trajedisine kulak kabartalım:
Vurma kazmayı, Ferhâaaad, He’nin iki gözü iki çeşme, Âaah
Kasrında şîrîn de böyle ağlıyor, Ferhâaaad
Dört Güzeller İskender Pala15 Haziran 2011 Çarşamba
Sonu belli olmayan bir yoldur hayat. Önüne ne zaman, neyin
çıkacağını bilemezsin....
Bazen bir şeyler alır götürür senden,
tutamazsın...!
Bazen de hayatın getirdiklerinden kaçmak
istersin, ama kaçamazsın...
Böyledir hayat, bir türlü
anlayamazsın...
Ve bir gerçek vardır: "ACIYI tatmadan,
MUTLULUĞU tadamazsın...
✿ܓ✿ܓ✿ܓ✿ܓ✿ܓ✿
Ev sahibi geldiğinde: Otur ya Eba Hureyre! Evimin kapısı üzerine ne yazmamı tavsiye edersin? diye sordu.
Ebu Hureyre (ra): Kapının üzerine: Harab olması için yaptım, ölmek için doğdum ve varisler için topladım yaz! dedi. (Ebu Nu'aym, Hilyetü'l-Evliya, 1/384; İbni Asakir, Tarihu Medineti Dimeşk, 148)
~KaRaGüLLe~
Şu fâni varlıklara gönül vererek yerlerde sürünme;
aşk kanadını aç da, birazcık yüksel, uç!
Çünkü ay, yerde değildir, yücelerdedir;
gölge ise aşağılardadır!
Dilenciler gibi her kapıyı çalma, her kapıdan bir şey bekleme!
Aklını başına al, yer kapılarını çalma da gök kapısını çal!
Korkma; sen, üstün bir varlıksın!
Elin göklere kadar uzanır; gök kapısını çalabilirsin!”
Hz. Mevlânâ